Kahramanların Biyografisi

1871-10-01 00:00:00

Sütçü İmam

Sütçü İmam, Uzunoluk hamamından çıkan kadınları rahatsız eden işgalci askerlere ilk kurşunu sıkarak Kahramanmaraş'ta kurtuluş mücadelesini başlatmıştır. Sütçü İmam, 1871 yılında Kahramanmaraş'da doğdu. Geçimini uzunoluk semtinde süt satarak sağlıyordu. 31 Ekim 1919 günü Uzunoluk hamamından çıkan 3 kadın ve bohçalarını taşıyan bir erkek çocuğu gören Fransız-Ermeni devriyesinden bir asker, "Burası artık Türk memleketi değildir. Fransız sömürgesi altına alınmış bir bölgede peçe ile gezilmez!" diye bağırarak kadınların peçesini açmak istedi. Kadınlar bu arada bağırarak yardım istediler. Olaya ilk müdahale eden Çakmakçı Sait; "Gavur oğulları! Dokunmayın bacılarıma!" diyerek Fransız Ermeni askerlerinin üzerine yürüdü. Üzerinde silah olmayan Çakmakçı Sait, askerlerin açtığı ateş sonucu ağır yaralanarak hayatını kaybetti. Olayı gören Sütçü İmam silahıyla bir Fransız-Ermeni askerini öldürdü, bir diğerini de yaraladı. Ermeni ve Fransız askerleri Sütçü İmam'ı aramaya başlayınca bir atla Ağabeyli köyüne gitti. 31 Ekim 1919 tarihinde düşmana ilk kurşunu sıkarak Kahramanmaraş'taki kurtuluş hareketini başlatan Sütçü İmam, işgalcilerin bölgeden kovulmasının ardından savaştaki fedakarlıklarına karşılık olarak belediyeye odacı olarak alınmıştır. Ayrıca bu görevi dışında kaledeki topun yönetimi kendisine verilmiştir. Bir top atımı sırasında barutun ısınan namludan erken ateş alması sonucu ağır yaralanan Sütçü İmam tedavi altına alındıysa da iki gün sonra 25 Kasım 1922 tarihinde vefat etti. Cenazesi Çınarlı Cami Mezarlığı'na defnedildi. Güneşli Bil Koleji / Erkan Süzen / 7B

1876-01-12 00:00:00

Fevzi ÇAKMAK

Mareşal Fevzi ÇAKMAK 12 Ocak 1876’da İstanbul Anadolu Kavağı’nda Çakmakoğullarından Topçu Albayı Ali Sırrı ile Hesna Hanım’ın oğlu olarak dünyaya geldi. İlk ve orta öğreniminin tamamladıktan sonra 29 Nisan 1893’te Harp Okuluna kaydolarak 28 Ocak 1896 da Piyade Teğmen rütbesiyle mezun oldu. Akabinde Erkan-ı Harbiye Mektebine girerek 25 Aralık 1898’de Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle bitirdi.Bir süre Erkan-ı Harbiye (Genelkurmay) 4.Şube‘de görev yaptıktan sonra 1899’da 3. Ordu’ya bağlı Metroviçe’deki 18.Fırka’nın kurmay heyetinde görevlendirildi. Balkanlar’daki Sırp ve Arnavut çetelere karşı verilen mücadeleye katıldı. Kısa aralıklarda terfi ederek 1907’de miralaylığa (albay) yükseldi. 1908 yılında ikinci Meşrutiyet ilan edildiğinde 35. Fırka Komutanı ve Taşlıca Mutassarıfıydı.1910’da Arnavutluk’ta çıkan ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilen Kosova Kolordusu’nun kurmay başkanlığına atandı.1911’de Trablusgarp Savaşı başlayınca Rumeli’nin savunmasıyla görevli Garp (Vardar) ordusunun kurmay başkanlığına getirildi. Balkan Savaşı (1912-1913) sırasında 21. Fırka Komutan Vekilliği ve Vardar Ordusu 1. Şube (Harekat Şubesi) Müdürlüğünü yaptı. I. DÜNYA SAVAŞI I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale , Kafkas , Suriye ve Filistin cephelerinde savaştı 1918’de ferikliğe (korgeneral) yükseldi. ÇANAKKALE CEPHESİ Fevzi Paşa . V Kolordu (Osmanlı) Komutanı olarak 6 Ağustos ve 13 Ağustos 1915 tarihindeki muharebelere katılmıştır Fevzi Pala’nın komutasındaki XII. Ve XIV. Tümenler muharebeye katılmamış fakat 21 Temmuz’dan itibaren cepheye gelerek, I. Tüm. 21 Ekim 1915’te Keşan’a hareket etti. XIV. Tümen ise 12 Ocak 1916’da bölgeden ayrıldı. KURTULUŞ SAVAŞI Mondros Mütakeresi imzalandığında sağlık nedenleri ile İstanbul’da bulunuyordu 24 Aralık 1918’den 14 Mayıs 1919’a kadar Korgeneral rütbesiyle Osmanlı Devleti’nin Erkan-ı Harbiye Reisliği görevinde bulundu.1. Ordu Müfettişliği , Askeri Şura üyeliği, Ali Rıza Paşa ve Salih Hulusi Paşa hükümetlerinde harbiye nazırlığı yaptı. İstanbul’un İtilaf devletleri tarafından resmen işgalinin ardından Anadolu’ya geçmeye karar veren Fevzi Paşa, Nisan 1920’de Ankara’ya ulaştı. İstasyonda Mustafa Kemal Paşa tarafından törenle karşılandı. Birinci dönem TBMM’ye Kozan Milletvekili olarak katıldı. 26 Mayıs 1920’de İstanbul Hükümeti tarafından ulusal hareketin önderlerinden biri olarak rütbesinin kaldırılmasına nişanlarının geri alınmasına ve idamına karar verildi. 1922’de Genelkurmay Başkanı olarak Büyük Taarruz’un hazırlıklarıyla ilgilendi Zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Savaşı’nın ardından 31 Ağustos’ta rütbesi Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın tavsiyesi üzerine TBMM tarafından Müşirliğe (Mareşal) terfi ettirildi. Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Genelkurmay Başkanı oldu. Kağıthane Bil / Berat Efe YAY / 6B

1876-10-01 00:00:00

Yakup Şevki SUBAŞI

Balkan Harbi, Birinci Dünya Harbi ve İstiklal Harbinde önemli görevler üstlenip, Harp Akademisi’nde hocalık yaparak, aralarında Mustafa Kemal Atatürk’ün de bulunduğu kıymetli şahsiyetlerin eğitiminde etkili olmuş olan Orgeneral Yakup Şevki Paşa, 1875’te Harput’ta, Dere hamamı Mahallesi’nde dünyaya gelmiştir. Sırasıyla Elaziz Askerî Rüştiyesi, Erzurum Askerî İdadisi'nden mezun oldu. 17 Ağustos 1896 tarihinde Mekteb-i Harbiye'yi bitirdi. 17 Ocak 1900 tarihinde Mekteb-i Erkân-ı Harbiye'den kurmay yüzbaşı olarak mezun oldu. Mekteb-i Harbiye'de Askerî Taktik ve Strateji Öğretmenliği yaptı. 1912 senesinde başlayan Balkan Harbi’nde yaşanan mağlubiyetin getirdiği çöküntü, Yakup Şevki Paşa’nın daha sonraki hayatında kumandan ve eğitimci olarak daha fazla titiz ve azimli olmasına sebep olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nda ilk olarak Karadeniz Boğazı Mevki Kumandanlığına atanmıştır. Daha sonra da Almanlarla anlaşamaması sebebiyle, V. Ordu Kumandanı Liman Von Sanders’in isteğiyle 31 Ağustos 1915’te Çanakkale Cephesi’nde XIX. Tümen Kumandanlığına atanmıştır. 1916 senesi başlarında Galiçya ve diğer Avrupa cephelerine takviye Türk birliklerinin gönderilmesine karar verilmiştir. Yakup Şevki Paşa, XV. Kolordu Kumandanı olarak Galiçya’da Ağustos 1916 başından Kasım ortalarına kadar üç buçuk ay görev yapmıştır. Bu zaman içinde, Ruslarla beş savunma muharebesi ve bir de küçük çaplı hücum harekâtı yapılmıştır. Bu muharebeler neticesinde bütün Rus taarruzları püskürtülmüş, zaman zaman da Alman ve Avusturya birliklerine yardıma gidilmiştir. Bununla birlikte Mirliva rütbesine terfi etti ve "Paşa" unvanı aldı. 18 Kasım 1916 tarihinde 14. Kolordu Komutanlığı, 10 Ağustos 1917 tarihinde yeniden düzenlenen 3. Ordu komutası altındaki 2. Kafkas Kolordu Komutanlığı görevlerine atandı. 11 Ekim 1917 tarihinde de 2. Ordu Komutan Vekili olarak atandı. Kars'ın Ruslardan geri alındığı harekâtı yönetti. 7 Haziran 1918 tarihinde kurulan Şark Ordular Grubu komutası altındaki 9. Ordu'nun komutanlığına atandı. 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul'un İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesinden iki gün sonra İngiliz İşgal Kuvvetleri tarafından tutuklandı. 13 Temmuz 1920 tarihinde Malta'ya sürüldü. Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra İngilizlerle yapılan esir değişiminden sonra 31 Ekim 1921 tarihinde Ankara'ya gelerek Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı. 18 Kasım 1921 tarihinde Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından 2. Ordu Komutanlığı'na atandı. Dumlupınar Meydan Muharebesi sonrası 31 Ağustos 1922 tarihinde Ferik rütbesine terfi etti. 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir'in kurtuluşunun ardından komutasındaki 2. Ordu ile beraber Çanakkale Boğazı'nda bulunan İngiliz kuvvetlerinin kuşatılması harekâtını yürüttü. Yakup Şevki Paşanın gözlerindeki hastalığının iyice arttığını gören Mustafa Kemal, 3000 TL harcırah ile 4 Aralık 1922’de Viyana’ya göndermiştir. Yakup Şevki Paşa, gözlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu için bu kararı kabul etmiştir. 6 Temmuz 1923’te de, tedavide çok gecikmiş olduğu için iyi bir sonuç alamamış hâlde İstanbul’a dönmüştür. Yakup Şevki Paşa yurt dışı tedavi giderleri için almış olduğu harcırahtan arta kalan bölümünü Millî Müdafaa Vekâleti’ne iade ederek örnek bir davranış sergilemiştir. 1 Eylül 1924’te yeniden teşkil edilen Askerî Şura üyeliğine atanmış, ölümüne kadar buradaki görevine devam etmiştir. Askerî Şura toplantılarından birine katılmak için geldiğinde, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, Ankara’da­ çalışmasını teklif etmiştir. Ancak hiçbir zaman siyasete girmek istemeyen Yakup Şevki Paşa, bu teklifi kabul etmemiştir. Yakup Şevki Paşa Doğu Anadolu’da mütareke sonrası teşkilatlanma sürecini tamamlayabilmek için tedavisini geciktirmiş olduğu için hayatının son günlerini görme becerisini bütünüyle kaybetmiş olarak geçirmiştir. 20 Aralık 1939’da da kalbinden rahatsızlana­rak 63 yaşında vefat etmiştir. Ölüm sebebi “anjin dö Puatrin” olarak teşhis edilmiştir. Cenazesi, askerî merasimle Karacaahmet Mezarlığına götürülerek aile kabristanına defnedilmiştir. 1988 yılında da mezarı, Ankara’daki Devlet Mezarlığına nakledilmiştir. Ölümü sebebiyle yazılan; “Her bulunduğu işte usanmaz sâyinin yüksek muvaffakiyetleri ile teveccühünü gören Yakup Şevki, sarsılmaz bir iradenin, yanılmaz bir çalışkanlığın ve bilhassa dürüstlük ve faziletin timsaliydi” sözleri, karakterinin ana hatlarını çizmektedir. Samsun Bil / Güneş ŞAHİNKANAT / 7A

1877-10-01 00:00:00

Şahin Bey

Asıl adı Mehmed Said olan Şahin Bey, 1877 yılında Antep'in Bostancı Mahallesi'nde doğmuş olup, babası Abdullah Efendi, annesi Ayyuş Hanım'dır. Küçük yaşta babası öldüğünden dayısı tarafından büyütülmüştür. 1899'da Yemen'e asker olarak giden Şahin Bey burada başçavuşluğa kadar yükseldi. 1911 yılında Trablusgarp Savaşı'na gönüllü olarak katıldı. Daha sonra Balkan Savaşları kapsamında Çatalca cephesinde görev aldı. I. Dünya Savaşı'nda önce Galiçya Cephesi'nde, 1917 yılında da Sina ve Filistin Cephesi'nde görev aldı. Buradaki başarılarında ötürü mülâzım-ı sani rütbesi aldı. 1918 yılında Birleşik Krallık|İngiliz güçlerine esir düştü. 1919 yılı sonlarına kadar esir tutulduktan sonra Mondros Mütarekesi uyarınca serbest bırakıldı. Aynı yıl Harbiye Nezareti tarafından Birecik Askerlik Şubesi Başkanlığı görevine atandı. Daha sonra da bu görevine gitmeden Antep Heyet-i Merkeziyesi'ne başvurdu ve heyet tarafından Kilis-Antep yolu Kuvâ-yi Milliye komutanlığına getirildi. Şahin Bey, Kilis-Antep yolunun savunmasını üstlenerek Antep'in savunmasına katkı sağlamak için milis güçlerini organize ederek Antep Savunması kapsamında 1920 yılı başlarından itibaren Fransız güçlerine karşı mücadeleye başlamıştır. Şubat ve Mart ayı başlarında Fransızların Antep üzerine sevkiyatlarını durdurmuş ve bu güçleri geri çekilmeye zorlamayı başarmıştır. Şahin Bey birkaç hafta sonra şehit olacak, Refik Ülkümen ise Büyük Taarruz'dan sonra İstiklâl Madalyası ve Teğmen rütbesi alacaktır. Sivil hayata döndükten sonra 1937 yılında Atatürk'ün emriyle adamlarıyla Amanoslar'a çıkıp Fransızların Hatay'dan çekilmesi için uğraşacaktır. Sonrasında ise İskenderun'un ilk Türk Belediye Reisi olacaktır. 24 Mart'ta kalabalık bir Fransız gücü Urfa'ya harekata geçmiş, ancak milis güçleri tarafından konvoyun ilerleyişi durdurulabilmiştir. Ancak Fransızların takviye birlikler ve ağır ateş gücü sonucu Şahin Bey ve diğer Türk birlikleri geri çekilmek zorunda kaldı. 28 Mart'ta kendi komutasındaki birliklerce tutulan Elmalı köprüsünde meydana gelen çarpışmada hayatını kaybetmiştir. Şahin Bey, 1902 yılında Zeynep isimli bir kadınla evlenmiştir. Hayri ve Mehmet Sait adında iki oğlu olmuştur. Asıl adı Mehmet Sait olmakla birlikte, Urfa yolunda gösterdiği mücadeleden ötürü "Şahin Bey" lakabı takılmıştır. Antep Savunması’nda üstün yararlılıklar göstermesi nedeniyle Şahin Bey`in anısına Şahinbey ilçesine adı verilmiştir. Hayatını kaybettiği Elmalı köprüsü yakınlarında, Gaziantep-Kilis karayolunun 28. kilometresinde kendisi için anıt mezar yaptırılmıştır. DİYARBAKIR BİL / MUHAMMED EMİR ARBATUN / 5D

1881-07-27 00:00:00

Rauf Orbay

Rauf Orbay 27 Temmuz 1881 yılında İstanbul'da doğdu. O sırada Trablus Valiligi yapan Aşharuva Mehmed Muzaffer Paşa'nın oğludur. Babasının işi nedeniyle Trablus askeri rüştiyesinde orta öğretimini yapmıştır. Heybeliada Bahriye Okulu’nu bitirip deniz kuvvetlerine katıldı. 1904 yılında Mesudiye Zırhlısı’na atandı. 1908’de Sisam ayaklanmasını bastırmakla görevlendirilen deniz kuvvetlerinde kruvazör kumandanıydı. Gemi satın alma inceleme gibi görevlerle Almanya, Amerika ve Birleşik Krallık’ta bulundu ve askeri tecrübesini arttırdı. Belki de hayatının en önemli harekatı ve de onun “Hamidiye Kahramanı” diye anılacağı Hamidiye gemisinde görevlendirildi. Arnavutluk Ayaklanması'nın bastırılmasında büyük rol oynadı. Trablusgarp Savaşı’nda ikmal sevkiyatında görev aldı. 1. Balkan Savaşı’nda Yunan donanması Çanakkale’yi abluka altına aldı. Yunan zırhlılanın dikkatinin dağılması gerekiyordu. Rauf Orbay gönüllü olarak bu görevi üstlendi. Rauf Orbay kovaların içine ateş yaktırarak Hamidiye’de yangın çıktığını düşünmelerini sağladı ve ablukadan kurtuldu bu 7 ay 24 gün sürecek harekatının ilk aşamasıydı. Ayrıca bu hareket tarihteki ilk korsan kruvazör hareketidir.Harekatta Sırbistan tesislerine bombalı ve düşman ticaret gemileri batırdı ve yunan baskısını azalttı . Harekattaki bu başarısının nedeni askeri zekasıdır yaptığı aldatma taktikleri ile düşmanı çok yıpratmıştır. Yunan Adaları’na çok yaklaşması gerektiği İçin askerlerin fesleri yerine onlara alman kıyafetleri giydirdi. Hamidiye gemisinin ikizi olarak da bilinen İtalyanların bize teslim etmedigi Drama kruvazörünü bir koz olarak kullandı gemiye İtalyan bayrağı kullanarak Yunan gemilerini kandırdığı bilinir. Harekat bittikten sonra 1 yıl daha Hamidiye kruvazöründe görevine devam etti. Bu alandaki başarıları onu siyasete yöneltti . Ahmet İzzet Paşa kabinesinde Bahriye Nazırlığına getirildi.Mondros Antlaşması’nı Bahriye Nazırı sıfatıyla imzalamak zorunda kaldı. İngilizlerin anlaşmaya uymaması üzerine Mustafa Kemal ile temasa geçti Damat Ferit Paşa kabinesinin olaylara karşı sessiz kalması üzerine görevinden istifa etti. Ülkenin bu durumdan kurtulması gerektiğini düşündüğü için Kuva-yı Milliye'ye katıldı ve Mustafa Kemal'i destekledi. 16 mart 1920 de Kuva-yı Milliyenin önde gelen isimlerinin tutuklanacağını öğrenen Mustafa Kemal durumu ona bildirmesine ragmen İngilizler tarafından bazı arkadaşları ile yakalanıp Malta’ya sürgüne gönderildi. Rauf Orbay 1921 yılında Malta'dan sürgünden döndü. Rauf Orbay 21 Kasım 1921'de Bayındırlık Bakanlığına getirildi. 1922 yılının temmuz ayında icra vekilleri heyet başkanlığına seçildi 1 yıl sonra Lozan Antlaşması konusunda İsmet İnönü ile anlaşamadı Mustafa Kemal'in İsmet İnönü’yü desteklemesi üzerine görevini bıraktı bu görevinden sonra meclis ikinci başkanlığı için yapılan seçimi kazandı. Hilafetin kaldırılması konusunda Mustafa Kemal ile anlaşamadı ve araları açıldı. Cumhuriyetin tam olarak sağlanması için bir muhalefet partiye ihtiyaç vardı bu amaçla kurulan Terakkiperver Partisi’nin kurucu üyeleri arasında yer aldı. İzmir suikastı davasında yargılandı. O sırada tedavi amacıyla İngiltere'de bulundu için 10 yıl sürgün cezasına çarptırıldı. Cumhuriyetin onuncu yılında çıkarılan affı kabul etmedi ve ülkeye dönmedi istiklal mahkemesinin kararı değiştirmesini istedi. Mahkumiyet kararı iptal edilince, Kastamonu milletvekili olarak meclise girdi. 2. Dünya Savaşı’nda Türkiye için çok önemli bir göreve Londra büyükelçisi olarak atandı. O zamanlar İngiltere ile ilişkilerimiz çok hassastı. Buradaki asıl görevi Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı’na girmemesini sağlamaktı ve bunu başardı. 1944 yılında kendi isteği ile görevden ayrıldı. Bundan sonra siyaset ile uğraşmadı. 16 Temmuz 1964 tarihinde İstanbul’da kalp krizi geçirerek vefat etti. Bahçelievler Bil / Hüseyin Mert Şahin / 7B

1881-10-01 00:00:00

Mustafa Kemal ATATÜRK

İyi bir komutan ve büyük bir devlet adamı olarak niteleyebileceğimiz Mustafa Kemal Atatürk, son derece inançlı ve kararlı bir liderdi. Zira 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul Limanına demirlemiş halde bulunan İtilaf Devletleri donanmasının arasından ilerlerken gözleri dolan yaverine dönerek “Geldikleri gibi giderler” dememesi, işgalin yurdumuzda tüm acımasızlığıyla hüküm sürdüğü o dönemde hiç kimsede bulunamayacak bir inancın ifadesiydi. Çünkü Ulusal Kurtuluş Savaşımız henüz başlamadan insanlarda hâkim olan düşünce I. Dünya Savaşına Almanya, ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun yanında girdiğimiz halde yenemediğimiz yedi düveli tek başımıza asla yurdumuzdan uzaklaştıramayacağımız yönündeydi. Ulusal kurtuluş Savaşımız çok çetin şartlar altında yürütülmüştür. Öncelikle halkın kazanılabilecek bir zafere inandırılması gerekiyordu. Bu çok zordu zira Türk milletinin son yıllarda sürekli savaşmak zorunda kalması halkımızda büyük yılgınlıklara sebep olmuştu. Diğer taraftan maddi sıkıntılar ve Osmanlı idarecilerinin basiretsiz tutumu sonucu şartları milletimizin belini büken tamamen İtilaf devletlerinin lehine işleyecek olan ve adil olmayan bir ateşkes antlaşmasının imzalanmış olması devletin kontrolünün tamamen işgal güçlerinin eline geçmesine sebebiyet vermişti. Üstün bir siyasi deha olan Mustafa Kemal Atatürk, gelişen durumlardan yeri geldikçe gereği gibi faydalanmasını bilmiştir. O, kendi yaşam çizgisinde edindiği tecrübeleri ile ortaya koyduğu bütün uygulamaları evrelere ayırmış ve zamanı geldikçe yaşanan olaylardan yararlanarak bunları hayata geçirmiştir. Henüz Samsun’a yeni ayak bastığında kafasında tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurma idealini taşımakla birlikte bunu o zaman dillendirmemiştir. Çünkü uygun olmayan bir zamanda yapılacak bir açıklama bütün mücadeleyi daha başlamadan kaybetme riskini de beraberinde getirebilirdi. Buradaki öncül hedef, vatanın düşmandan işgalinden temizlenmesiydi. Ancak daha sonraları, olayların gelişiminden yararlanarak uygun zaman geldikçe kendisinin daha önceden tasarladığı planını uygulamaya koymuş böylelikle Kurtuluş Savaşı tam bağımsız yeni bir Türk Devletinin kurulması ile neticelenmiştir. Milli Mücadelenin tüm hızıyla devam ettiği yıllarda Mustafa Kemal’in tek dayanağı uslusun kendisiydi. O içinden çıktığı milletine ve onun asil ruhuna her daim güvenmekten bir an bile vazgeçmemiştir. Dünyada büyük zaferlere imza atmış ve asla yenilmez gibi görülen yedi düvele karşı milletiyle beraber büyük bir başarı elde ederek tam bağımsız bir devlet kuran büyük zaferden sonra da alfabesinden kıyafetine kadar toplumsal alanda da büyük devrimlere imza atarak mazlum devletlere bir timsal teşkil eden Mustafa Kemal Atatürk, yaptıklarını asla sadece kendine mal etmemiş ve bunu milletiyle beraber başardığını her fırsatta dile getirmiştir. Bu açıdan bakıldığında da Mustafa Kemal Atatürk, milletiyle bütünleşmiş farklı bir liderdir. Bunun en bariz kanıtı çağdaşları tarihin karanlık dehlizlerinde kaybolmuşken o ölümünden sonra da varlığını halen devam ettirmektedir. Özellikle milli bayramlarda milletimizin büyük bir gururla ona koşması bunun en somut delilidir. ADANA BİL / ZEYNEP KÖSE / 5A

1882-07-23 00:00:00

Kazım KARABEKİR

Türk milletinin varlık yokluk mücadelesi verdiği Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı yıllarında özellikle Doğu Anadolu'da gösterdiği kahramanlıklar dolayısıyla "Şark Fatihi" unvanı ile anılan asker ve devlet adamı. Türk Kurtuluş Savaşı'nı başlatan komutanların arasında Anadolu'ya ilk geçen komutan oldu. 19 Nisan 1919 tarihinde Trabzon'a geldi. 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun'a çıkarak Türk Kurtuluş Savaşı'nı başlatmış olan 9. Ordu Müfettişi Mirliva Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'daki Osmanlı padişahı Mehmed Vahdettin ile haberleşmeleri sonucu görevinden istifa etmesi üzerine, İstanbul'dan bizzat kendisine gönderilen ve Mustafa Kemal Paşa'yı tutuklamasını emreden telgrafa rağmen Ben ve kolordum emrinizdedir Paşam! sözünü söyleyerek Mustafa Kemal Paşa'nın emrine girdi. Ardından Erzurum Kongresi'nin düzenlenebilmesi için büyük gayret gösterdi ve askeri güvenliği sağladı. 93 Harbi sırasında Rus Çarlığına kaybedilen Sarıkamış, Kars, Ardahan, Artvin ve Batum'u Eylül 1920 tarihinde kurtarıp, Türkiye'nin doğu sınırlarında Misak-ı Milli'yi gerçekleştirdikten sonra 31 Ekim 1920 tarihinde TBMM tarafından Ferik rütbesine terfi ettirildi. Mustafa Kemal Paşa, Nutuk'ta "Kâzım Karabekir Paşa ve adamları Kurtuluş Savaşı'nda canları pahasına savaşarak galip geldiler. Bu galibiyet sadece onların değil bütün Türk milletinin galibiyetidir." diyerek onun başarılarını takdir etti. Savaştan sonra Doğu Cephesi'nde gösterdiği başarılardan dolayı TBMM tarafından Kırmızı-Yeşil şeritli İstiklâl Madalyası ile taltif edildi. Hatice Sena Erden/6-C - Akhisar Eksen Koleji

1882-09-23 00:00:00

Ali Fuat CEBESOY

23 Eylül 1882 tarihinde Salacak, İstanbul'da doğdu. Anne tarafından dedesi 93 Harbi’nin kumandanlarından Mehmed Ali Paşa'dır. Babası, sonradan Türkiye'nin ilk bayındırlık bakanı olan İsmail Fazıl Paşa idi. Ali Fuat Cebesoy aynı zamanda şair Nazım Hikmet'in dayısı olur. İlk öğrenimini Erzincan'da, orta öğrenimini İstanbul'da Saint Joseph Lisesi'nde yaptı. 1902 yılında Harp Okulu’nu bitirdi; 11 Ocak 1905 tarihinde Harp Akademisi’nden sekizinci olarak mezun oldu. Harp Okulu öğrencileri (1901). Soldan sağa: ön sıra; Kâzım (Özalp), Mustafa Kemal (Atatürk), Ali Fuat (Cebesoy) ve Sedat (Doğruer), arka sıra; Abdi (Pandır), Mehmet Hayri (Tarhan) ve Nusret (Başaran) Ali Fuat Bey'in Beyrut'ta başlayan kıta hizmetleri, 1908'deki Roma Askerî Ataşeliği dışında çok hareketli geçti. Ardından Rumeli’de görev yaptı, burada İttihat ve Terakkî Cemiyeti mensupları ile münasebeti oldu. Trablusgarp Savaşı başlar başlamaz oraya ilk gidenler arasındaydı. Balkan Savaşı sırasında Karadağ'da, Yanya Kalesi'nde, Pista ve Pisani muharebelerinde, I. Dünya Savaşı'nın başında tümen komutanı olarak katıldığı Kanal Harekâtı'nda büyük başarılar gösterdi. Kanal Harekâtı'nda 8. Kolordu kurmay başkanlığı; Doğu Anadolu cephesinde Mustafa Kemal Paşa'nın emrindeki 16. kolorduda 5. Tümen komutanlığı yaptı. Liman von Sanders komutasındaki Yıldırım Orduları Grubu'nun Edmund Allenby komutasındaki İngiliz ordusu karşısında hezimete uğramasından sonra Yıldırım Orduları Halep'in kuzeyine kadar çekilmek zorunda kaldı. Bulgaristan'ın 29 Eylül'de savaştan çekilmesi sonucu Osmanlı Devleti'nin müttefikleriyle karayolu bağlantısı kopmuş, İtilaf Devletleri'ne Balkanlar'dan İstanbul'a yürüme imkânı doğmuştu. Bunun üzerine Osmanlı İmparatorluğu 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi'ni imzalamak zorunda kaldı. Mondros Mütarekesi gereği Osmanlı Ordusu'ndaki Alman subaylarının ülkelerine dönmeleri gerekiyordu. 31 Ekim'de Yıldırım Ordular Grubu Komutanı Liman von Sanders, görevini Mustafa Kemal Paşa'ya devretti. Mustafa Kemal Paşa İstanbul'a dönmeden önce Ali Fuat Paşa'nın komutasındaki 20. Kolordu'yu terhis etmedi. Ali Fuat Paşa, teçhizatlı 20. Kolordu'yu Mustafa Kemal Paşa'nın emriyle önce Konya'ya, sonra da Ankara'ya getirdi. 1919 yılında Türkiye işgal edilirken Anadolu'da bağımsız olan iki kolordudan biri Ankara'da Ali Fuat Paşa komutasında, diğeri ise Erzurum'da Kâzım Karabekir komutasındaydı. Ali Fuat Paşa'nın emriyle 20. Kolordu birlikleri İzmit ve Adapazarı üzerinden Bilecik ve Eskişehir istikametine ilerleyen İngiliz kuvvetlerine Geyve yakınlarında, hâlen adı Ali Fuat Paşa, Geyve istasyonu olan mevkide ateş açarak onları durdurup geri püskürttü ve Türk Kurtuluş Savaşı'nı fiilen başlatan ilk komutan oldu. Daha sonra Mustafa Kemal Paşa Samsun'a çıktıktan sonra Erzurum Kongresi'ne gitmeden Amasya'da Ali Fuat Paşa ile görüşerek Amasya Tamimi'ni birlikte imzalayıp ilan ettiler. Kurtuluş Savaşı'nın ilk döneminde 20. Kolordu ve Garp Cephesi komutanlığı yaptı. İzmit ve çevresinde Yunan ve İngilizlere karşı savaştı. İstanbul Hükûmeti'nin dahiliye nazırı Ali Kemal, Mustafa Kemal Paşa'nın yetkisiz olduğunu bir genelgeyle açıklayınca Ali Fuat Paşa da kendi bölgesindeki valilere ve mutasarrıflara kendisinden gelecek emirlere göre hareket edilmesini bildirdi. Ayrıca her tarafta Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyetlerinin kurulacağını ilgililere hatırlattı. Bu çabaları takdirle karşılandığı için Sivas Kongresi sonrasında Umum Kuvâ-yi Milliye komutanı olarak görevlendirildi. 10 Mayıs 1921 tarihinde Ankara'ya dönerek TBMM'de siyâsî çalışmalarına başladı. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti başkanlığını yaptı. 1923 yılında Konya'da 2. Ordu müfettişliği görevine getirildi, bu dönemde meclisteki görevinden süresiz izinli sayıldı. Bir yıl sonra ordu müfettişliği görevinden istifa ederek meclisteki görevine Ankara milletvekili olarak devam etti. 1925 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kurucuları arasında yer aldı. 1926 yılında İzmir Suikastı dolayısıyla İstiklal Savaşı'nı birlikte başlattıkları Kâzım Karabekir, Rauf Orbay ve Refet Bele paşalarla birlikte tutuklandı, yargılandı ve beraat etti. 1 Ekim 1927 tarihinde TBMM'nin ikinci dönemi sona erince milletvekilliği de sona erdi. Ayrıca ordu açığında iken 5 Aralık 1927 tarihinde askerlikten de emekliye sevk edildi. İkinci dönem siyâsî hayatı Mustafa Kemal ile barışmasından sonra 1931 yılında Konya milletvekili seçilmesiyle başladı. İsmet İnönü cumhurbaşkanı olduktan sonra 1939-1943 yılları arasında bayındırlık bakanlığı, 1948 yılında TBMM başkanlığı ve 1943-1946 yılları arasında ulaştırma bakanlığı yaptı. Aynı yıl TBMM başkanlığından ve Cumhuriyet Halk Partisi'nden istifa ederek Demokrat Parti'ye geçti. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti'nin eline büyük zafer geçti. Ali Fuad Eskişehir'den milletvekili seçilmiş ve Cumhurbaşkanı adayı olduğuna karar kılınmıştır. Fakat karar değişince ve Celal Bayar'ın Cumhurbaşkanı olması münasıp görülünce, Cebesoy'un Savunma Bakanı sıfatıyla Kabine'ye alınması arzu edildi. Ama Cebesoy kararın değişmesinden dolayı çok küskün oldu, Savunma Bakanlığı'nın lakırdısını bile ettirmedi. 1954 ve 1957 seçimlerinde İstanbul'dan milletvekili seçildi. 27 Mayıs Darbesi sırasında tutuklanarak Yassıada mahkemelerinde yargılandı. Serbest kaldı. I., II. Dönem Ankara, IV., V., VI., VII., VIII. Dönem Konya, IX. Dönem Eskişehir, X., XI. Dönem İstanbul milletvekilliği yaptı. 10 Ocak 1968 tarihinde İstanbul'da hayatını kaybetti. Hiç evlenmemişti. Sakarya’nın Geyve ilçesi İsmini verdiği eski belde Alifuatpaşa mahallesinde Merkez Camii'nin avlusunda gömülüdür. Ailesi yerinde kalmasını istediğinden Ankara'daki Devlet Mezarlığı'na nakledilmemiştir. Aynı beldedeki müzede kendisine ait kişisel eşyalar, fotoğraflar ve dokümanlar mevcuttur. Adıyaman Bil / 10FLC / İkra Gülsüm TAŞTAN

1882-10-01 00:00:00

Ali İhsan SABİS

Ali İhsan Sabis ( Soyadı kanunu öncesi Ali İhsan Paşa; 1882, İstanbul – 9 Aralık 1957 ) 1. Dünya Savaşı’nda Kafkasya Cephesi ve Türk Kurtuluş Savaşı’nda Batı Cephesi’nin komutanlarından Türk asker ve siyaset adamıdır. “Sabis” soyadın, ırak Cephesi’nde Sabis mevkiinde İngiliz ordusuna karşı savaşta gösterdiği başarılar nedeniyle almıştır. 30 Ağustos 1882 tarihinde İstanbul’da Cihangir semtinde doğmuştur. İlk mektebi ve Beşiktaş Askeri Rüştiyesini bitirdikten sonra 1895 yılında Halıcıoğlu’ndaki Topçu okuluna girdi. 1901’de Harp Okulu’na başladı ve 1904’te birincilikle mezun oldu. 1. Dünya Savaşı’nda kolordu ve ordu komutanı olarak Kafkasya ve Irak Cephelerinde bulundu. 1916’da Kut’ül Ammare Kuşatması sırasında Sabis mevkiinde saldırıya geçen İngiliz ordusuna karşı zafer kazandı. 1934’te Tortum’da yerel başarılarla başlayan komutanlığına, Sarıkamış, Dilman ve Van’da devam etti. 9, 4 ve 13. Kolordu kumandanlıklarında bulundu. 1927’de Mirliva rütbesini aldı. 2 Nisan 1918’de Rusların harabe haline getirip terk ettiği Van’ı Ermeni Komitacılardan geri aldı. Nuri Killigil komutasındaki Kafkas İslam Ordusunun Azerbaycan seferinde görev aldı. 8 Haziran 1918’de Tebriz’i ele geçirdi. 1918’de İran’daki Şehriban mevkiinde İngiliz kuvvetleri karşısında geri çekildi ve kolordusunu kurtarmayı başardı. Aynı yılın Eylül ayında Halil (kut) yerine 6. Ordu komutanlığına getirildi. 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandığında Musul ve çevresi henüz Ali İhsan komutasındaki Türk birliklerinin idaresindeydi. İngiliz General Mursall’ın ateşkesten sonra Musul ve Zaho’daki sivil Hristiyanların topluca öldürüldüğünü iddia etmesiyle İngilizler, Türk birliklerinin Musul’u terk etmesini istediler. Ali İhsan Paşa şehri İngilizlere terk etmemek için istifa etti. Yerine Gelen Binbaşı Halit Akmansü İstanbul'dan aldığı emri yerine getirerek Musul'u boşalttı. 15 Kasım 1918 tarihinde İngiliz askerleri Musul'a asker çıkarıp işgal ettiler. Kırşehir Bil / Zehra İnci Gözütok / 7.Sınıf

1882-10-01 00:00:00

Nuri CONKER

“Atatürk’ün manevi kardeşi… Biliyorsunuz Ata’nın erkek kardeşi yoktu ama kardeşten öte bir arkadaşı vardı: Nuri Conker… Çocukluk arkadaşı, mahalle, okul, silah ve kader arkadaşıydı. Ata’ya annesinden ve eşinden başka “Kemal” diye hitap edebilen tek kişiydi. Bir yaş küçüktü Ata’dan. Can yoldaşıydı, sırdaşıydı. Ömrü boyunca her yerde olduğu gibi Conkbayırı’nda da Mustafa Kemal’le omuz omuzaydı, orada ağır yaralandı. Mustafa Kemal Paşa’nın göğsünden vurulduğunda saatinin parçalandığı olayı da yine birlikte yaşamışlardı. Son nefesini vermek üzere iken O’nun ziyarete geleceğini öğrenen Conker, gözlerini kapıdan ayıramıyordu. Atatürk’ün kapıdan görünmesiyle birlikte başını doğrulttu ve son nefesini verdi.” “Atatürk’ün Can Yoldaşı Nuri Conker” adlı yazımızda Atatürk ile çocukluk arkadaşı olan ve ölünceye kadar da yanından ayrılmayan en yakın arkadaşı Nuri Conker’in dostluğu hakkında bilgi vereceğim. Nuri Conker kimdir, Cumhuriyete giden yolda neler yapmıştır? Nuri Conker, tam adı Mehmet Nuri Conker’dir. 1882 yılının aralığında Selanik’te doğmuştur. Annesi Zehra Hanım’dır. Atatürk ile Selânik’te mahalleden çocukluk arkadaşı olan Nuri Conker, sonra da Askeri Rüştiyede, Manastır İdadisinde, İstanbul Harbiye Mektebinde, Harp Akademisinde okul arkadaşlığı etmişlerdir. Atatürk’ün, annesinden sonra ölümüne en çok üzüldüğü kişidir. Atatürk, Conkbayırı Muharebesinde gösterdiği kahramanlıklar nedeniyle ona “Conker” soyadını bizzat vermiştir. Çankaya'nın silahşorlarından olarak anılan Nuri Conker asker, siyaset adamı, idareci ve en önemlisi eşsiz bir dosttu Mustafa Kemal için. Selanik'ten başlayıp sonsuzluğa gidinceye kadar birbirlerini bir an bile bırakmadılar. Nuri Conker'i Mustafa Kemal'den ayrı düşünmek mümkün değildir. Çocukluktan başlayıp son anlarına kadar ayrılmayan bu iki can dostun hikayesi, aynı zamanda Milli Mücadele yıllarını anlamamız açısından da çok değerli. Nuri Conker, Yakup Kadri'nin dediği gibi, "İzinden yürüyen, yanından ayrılmayan", Atatürk'ün bizzat söylediği gibi de, onun "Hatırası, kalp ve vicdanından çıkmayacak, kardeşidir.” Evet, o da tüm kahramanlar gibi insandı. Eriştikleri askeri ya da politik zirvelere rağmen o da insandı ve bütün insanlar gibi ‘kurdukları dostluklarla’ yaşayıp yüceldi ve ölümsüzleşti. SANCAKTEPE BİL / ZAHİDE KUTLUK / 5-A

1884-09-24 00:00:00

İsmet İNÖNÜ

23 Eylül 1884 yılında İzmir’de Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli tarihsel simgelerinden Mustafa İsmet İnönü, Reşit Efendi ile Cevriye Temelli Hanım'ın ikinci oğulları olarak doğmuştur. Reşit Efendi aslen Bitlis'in tanınmış Kürt ailelerinden Kürümoğulları ailesindendir. Annesi Cevriye ise aslen Razgrad (Bulgaristan)'lı olup babası Razgrat ulemasından Müderris Hasan Efendi 1870'li yıllarda İstanbul'a göç etmiştir. Cevriye hanım ile Reşit Efendi 1880'de İstanbul'da evlenmişlerdir. İlk çocukları Ahmet Mithat ve ikincisi İsmet'in dışında Hasan Rıza ve Hayri (Temelli) adlı iki oğulları ve Semiha (Okatan) adlı bir kız çocukları olmuştur. İsmet İnönü’nün babası İzmir Adliyesi’nde sorgu yargıçlığı yapmaktaydı. Babasının görevi gereği İlköğrenimini Sivas’ta tamamladı. 1895 yılında Sivas Mülkiye İdadisi ‘ne kayıt yaptırdı ve 1896'da mezun oldu. Sonra, 1897 yılında İstanbul'daki Mühendishane İdadisi ‘ne gitti. 14 Şubat 1901'de Mühendishane-i Berr-i Hümâyun'a (topçu okulu) girip 1 Eylül 1903 tarihinde topçu teğmeni olarak mezun oldu. Bu okulu birincilikle bitirdiği için o dönemde kurmay subay yetiştiren erkan-ı harbiye mektebi ’ne girmeye hak kazandı. -26 Eylül 1906'da Erkân-ı Harbiye Mektebi'ni birincilikle bitirerek kurmay yüzbaşı rütbesiyle Edirne'deki 2. Ordu'nun 8. Topçu Alayında 3. Batarya Bölük komutanı olarak kurmay stajını yaptı. -1908'de 2. Süvari Fırkasının kurmayı oldu ve 31 Mart Olayı’nda (13 Nisan 1909) Hareket Ordusu karargâhında görev aldı. -1910'da 4. Kolordu kurmaylığına getirildi ve 1911'de Yemen Kuvayi Mürettebe Komutanlığı kurmayı ve 26 Nisan 1912'de binbaşılığa yükseltilerek Yemen Kuvayi Umumiye Komutanlığının kurmay başkanlığına getirildi. -1912- 1913 yılları arasında Harbiye Nezareti'nde Başkomutanlık Karargâhı 1. Şubede bulundu ve İkinci Balkan Savaşı'nda Çatalca Ordusu Sağ Cenah Komutanlığı kurmaylığına getirildi. Savaştan sonra İstanbul Antlaşmasının bağıtlanmasında Bulgarlar ile müzakere eden heyete askerî danışman olarak katıldı. -1914'te Harbiye nazırlığı ve erkân-ı harbiye-i umumiye reisliğine (genelkurmay başkanlığı) atanan Enver Paşa'nın başlattığı ordunun yenileştirilmesi hareketinde etkin rol oynadı. Cephe görevi isteğinde bulunması üzerine Ekim 1915’te 2. Ordu kurmay başkanlığına atandı ve aynı yıl miralay (albay) oldu. 1.Dünya Savaşı boyunca gittiği her cephede yetenekli ve başarılı bir asker olduğunu kanıtlayan, 2. Ordu kurmay başkanlığı, 20. Ve 3. Kolordu komutanlığı yapan İsmet Bey’in savaş sırasındaki son görevi albay rütbesi ile Harbiye Nezareti müsteşarlığı oldu. 1919 yılında Mevbiye Hanım’la evlenen İsmet Bey savaş boyunca gösterdiği başarıları nedeniyle 11 nişan ve madalya ile ödüllendirildi. İsmet Bey Harbiye Nezareti’ndeki görevi sırasında Mustafa Kemal Paşa ile paşanın Şişli’deki evinde sık sık buluşur ve yurdun düşman işgalinden kurtarılması konusunda görüşürlerdi. Mustafa Kemal, Anadolu’ya geçtiğinde de özel kuryeler aracılığıyla ilişkileri sürdü. Ocak 1920’de Mustafa Kemal’in çağrısı üzerine gittiği Ankara’da ulusal ordunun kurulmasına ilişkin görüşmeler yaptı. Bu sırada harbiye nazırlığına atanan Fevzi Paşa’nın (çakmak) çağrısı üzerine İstanbul’a döndü. 16 Mart 1920’de itilaf devletlerinin İstanbul u işgal etmesi üzerine Mustafa Kemal İsmet Bey in Anakara ya gelmesi gerektiğini bildirdi. 9 Nisan 1920 de Ankara gelen İsmet İnönü 23 Nisan 1920’de açılan Meclise İsmet Bey Edirne milletvekili ve yeni kurulan kabineye Genel Kurmay temsilcisi olarak girdi. Görevi ulusal orduyu kurmak ve yönetmekti. Bu arada Mustafa kemal ve ismet bey hakkında İstanbul hükümetince idam kararı verilmişti. Ulusal ordunun kuruluş çalışmaları sürerken Yunanlılar ege bölgesine işgal etmiş, Anadolu içlerine doğru ilerleme başlamıştı. Batı cephesi en önemli ve tehlikeli cephe durumundaydı. İsmet Bey, 10 Kasım 1920’de bu cephenin kuzey kesimi komutanlığına atandı. Yunanlılar 6 Ocak 1921’de Bursa ile Eskişehir arasında İnönü bölgesinde Türk ordusuna saldırmıştı. 1.inönü savaşı olarak bilenen bu savaş, İsmet Bey’in üstün askerlik yeteneğiyle yönettiği Türk ordusunun zaferi ile sonuçlandı. Bu savaşından ardından Çerkez Ethem’in başını çektiği ayaklanmayı bastırdı. İsmet Bey 1 Mart 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararıyla Generalliğin ilk aşaması olan Mirlivalığa yükseltildi ve bundan böyle İsmet Paşa diye anılmaya başlandı. 23 Mart 1921’de 1. İnönü savaşının yapıldığı yörede Yunanlılar saldırıyı başladı. 2. İnönü savaşı adıyla anılan bu savaşta Türklerin zaferi ile bitti ve Yunan ordusu çekilmeye başladı. Daha sonra 1921-22 yıllarında yapılan Sakarya Savaşı, Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan savaşında İsmet Paşa etkin görevler aldı. Bu savaşlardaki üstün başarısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin İstiklal madalyası ile ödüllendirildi. Millî Mücadele'nin sonunu belirleyen Mudanya Mütarekesi görüşmelerinde (3 Ekim-11 Ekim 1922) Türk tarafını temsil eden İsmet Paşa, 26 Ekim 1922'de hariciye vekili oldu. Lozan görüşmelerinde murahhas heyetin başkanlığını yaptı; yeni devletin bağımsızlığını ve egemenliğini onaylayan, Sevr Antlaşması ve Mondros Mütarekesini geçersiz kılan Lozan Antlaşması'nı imzaladı. İsmet Paşa askerlik yeteneği kadar, diplomatlık yeteneğine sahip olduğunu Lozan Konferansı sırasında gösterdi. İsmet Paşa’nın öncülüğünde Lozan barış görüşmeleri Türklerin yeni bir zaferi oldu. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanı ile sonuçlanan süreçte, Mustafa Kemal'le yakın siyasi işbirliği içindeydi. İlk Cumhuriyet hükümetini kurdu (30 Ekim); aynı zamanda Halk Fırkası (sonradan Cumhuriyet Halk Partisi-CHP) genel başkan vekilliğini üstlendi. Doğudaki Şeyh Said İsyanı üzerine isyana müdahalede başarısız olan Fethi Bey istifa etti.3 Mart 1925'te İsmet Paşa cumhurbaşkanı Mustafa Kemal tarafından yeniden hükümeti kurmakla görevlendirildi. Ayaklanmanın bastırılmasında hükümet başkanı olarak önemli rol oynadı 6 Mart 1925 tarihinde Takrir-i Sükûn Kanunu'nun yürürlüğe konması ve İstiklal Mahkemelerinin kurulmasını sağladı ve tüm muhalefet partilerini, muhalif gazeteleri kapattırdı ve tek parti dönemi başladı. İsyan kısa sürede bastırıldıktan sonra da muhalefete izin vermedi. Bu arada askerliğe devam ederek 1926 yılında Orgeneral rütbesine yükseldi ve aynı yıl içinde askerlikten emekli oldu. Bu tarihten sonra, yeni devletin oluşumunda Mustafa Kemal ile birlikte en önemli siyasi kişilik olarak belirdi. İsmet İnönü 1938’de Atatürk’ün ölümünden sonra cumhurbaşkanlığına ve cumhuriyet halk partisi genel başkanlığına seçildi. 2. Dünya savaşı boyunca Türkiye’yi büyük dikkatle savaşın dışında tutmaya çalıştı savaşan ülkelerle çok yönlü ilişkiler kurmaya özen gösterdi. Ocak 1943’te İngiltere başbakanı Churchill ile Adana da aynı yılın Aralık ayında Churchill ve ABD başkanı Roosevelt ile Kahire’de buluştu savaş sırasında Almanya ile saldırmazlık paktı imzaladı ismet İnönü daha savaş yıllarında demokrasiye geçme düşüncesi taşıyor, bunu çeşitli konuşmalarında belirtiyordu. Amacı tek parti dönemine son vermek ve çok partili demokratik bir ortama geçmekti savaş sonrasında bu amaç doğrultusunda çalışmalara geçildi 1946 da Celal Bayar’ın başkanlığını yaptığı demokrat parti kuruldu demokrat parti 1950 seçimlerini kazanınca Cumhuriyet halk partisi muhalefet partisi olarak mecliste yer aldı ismet İnönü bu partinin genel başkanı olarak muhalefet görevini üstlendi 27 mayıs 1960 Askeri müdanesinden sonra 1961 de yapılan seçimler de en çok milletvekili çıkaran partinin genel başkanı olarak peş peşe kurulan üç koalisyon hükümetini yönetti 1965 te kurduğu hükümet mecliste güvenoyu alamayınca İnönü yeniden muhalefet liderlerine döndü Başkanlığı sırasında 22 şubat 1962 ve 21 mayıs 1963 te ki Askeri darbe girişimlerini önleyerek demokrasinin kesintiye uğramasını engelledi.1964 Kıbrıs olayları sırasında İnönü Kıbrıs’a çıkarma girişimi ABD tarafından engellendi bunun üzerine ünlü çok yönlü dış siyaset anlayışını uygulamaya girişti ismet İnönü 1972 de partisinin yönetici kadrolarıyla çeşitli konular da anlaşmazlığa düştü; yapılan parti kurultayında destek bulamayınca genel başkanlıktan ayrıldı 1971 de anayasada yapılan değişikliğin sonucunda eski Cumhurbaşkanlarına tanınan senatörlük hakkını kullanarak senatoya girdi. 25 Aralık 1973 yılında Ankara’da hayata gözlerini yuman ismet İnönü nün ölümü bütün yurtta ve dünyada büyük üzüntü yarattı mezarı Anıtkabir'de Atatürk’ün yanındadır. Avcılar Bil / Kayra Furkan AYBAS / 9A

1888-10-01 00:00:00

Fatma Seher ERDEN

Öncelikle Kara Fatma'nın asıl adı Fatma Seher Erden'dir ve memleketi aslen Malatya Aladağlıdır.Babasının adı ''İbrahim Yahya''dir.Doğum tarihi 1888 dir Erzurum da Dünyaya gelmiştir. Daha sonra Subay olan Ahmet Derviş Bey ile evlenmiştir ve daha sonra Balkan savaşı'na katılmıştır.Balkan Savaşı sırasında eşi Yanık Kışlada bulunmuştur.1. Dünya Savaşında eşi Edirne'de kalmak zorunda kaldı.Daha sonra eşi Binbaşı Ahmet bey'in Sarıkamışta ölüm haberini aldıktan sonra kendisi eşinin memleketi olan Van'a gitti.Erzurum Kongresi sırasında kardeşi olan Mehmet Çavuş ile 100 150 kişilik bir ordu topladı. Sonra İstiklal Gazetesinde 1922 de Sivas Kongresi devam ederken söylediğine göre kendisi Mustafa Kemal Paşa ile bizzat görüşebilmek için Trabzon'dan Sivas'a gitmiştir.Kendisine Kara lakabını bizzat veren kişi Mustafa Kemal'dir bu lakabı gözü kara (kararlı)lığından dolayı almıştır.Daha sonra kendisi Onbaşı rütbesini aldıktan sonra Batı cephesinde görevlendirildi.Bundan sonra ise Topkapılı Mehmet Palaz ve Laz Mehmet ile 15 kişlik bir çete kurdular çetesi gün geçtikçe büyüyordu daha sonra Van dan gelen kardeşi de bu çeteye 150 kişilik ordusu ile katıldı.Zamanla çetesi 700 erkek 43 kadından oluşan bir birliğe dönüştü.bu çete artık bir orduydu daha sonrasında ise bu ordu Ermeni eşkiyalarına ve Rumlara karşı savaştı.Kara Fatma İzmit Cephesinden sonra İznik Cephesinde yer aldı.300 kişiyi aşkın birliği ile 1. 2. İnönü Muhaberesi,Sakarya Meydan Muhaberesi ve Dumlupınar Meydan Muhaberesinde yer aldı.Kara Fatma Teğmen rütbesini Sakarya savaşı sonrasında almıştır. Büyük Taarruz'un ilk günlerinde ise General Trupisis'in eline düşse bile ordan kaçıp ordusunun başına dönmüştür.Büyük Taarruz'un zaferle sonuçlanmasından sonra ordusu ile birlikte Bursa'ya giderek Bursa'nın Yunan İşgalinden kurtarılmasına büyük payı dokunmuştur. Çoğu savaş bittikten sonra Fatma Seher Hanım Üsteğmen rütbesi ile emekli olmuştur.Devletin bağladığı emekli maaşını Kızılay Kurumuna bağışlamıştır.Geçirdiği hastalık üzerine Darülacaze'nin hastane bölümüne yatırılan Fatma Hanım 11 gün sonra kalp yetmezliği nedeniyle 02 Temmuz 1955'te vefat etmiştir. Kendisini sevgi ve saygı ile anıyoruz. Demre Bil / Cemal Çınar Çekkin / 6B

1895-10-01 00:00:00

Yörük Ali EFE

Yörük Ali Efe 1895’te, Aydın’da doğdu. Kendisi bebekken babasını kaybettiği için annesi ile büyüdü. 1916 yılında Osmanlı Ordusu’na alınıp Kafkas Cephesi’nde Ruslarla savaşmıştır. Sarıkamış Trajedisi ordusundan ayrılıp doğduğu köye döndü. Askerden dönünce Alanyalı Molla Ahmet Efe komutasında bir zeybek grubuna katılmıştır. Bir süre boyunca Aydın dağlarında dolaşan Yörük Ali, Alanyalının ölmesi üzerine grubun hâkimiyeti onun elinde olduğundan dolayı yörük başı anlamına gelen “Efe” unvanını almıştır. 14 yaşındayken bir kızla evlenip Abdi adında bir çocuğu olur. İkinci evliliğinde ise 8 çocuğu olmuştur. 15 Mayıs 1919’da Yunan Ordusu’nun İzmir’i ele geçirmesi sonucunda pek çok zeybeği bir araya toplayıp direniş başlamıştı. 16 Haziran’da ise Yunanlılara düzenlenen baskın sonucunda fazla can kaybı olmuştu fakat büyük bir gurur ile Kurtuluş Savaşı’nın ilk zaferini kazanmışlardı. Yörük Ali Efe 1920 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne katıldı. Yörük Ali Efe’de albay rütbesini kazandı. Yörük Ali İzmir’e taşındıktan sonra orda altı yıl yaşadıktan sonra Yenipazar’a taşınıp orda hayatının geri kalanını sürdürdü. Yörük Ali Efe 1951 yılında maalesef ki bir araba kazası yaşadığından dolayı ağır yaralandığı için tedavi amaçlı Bursa’ya gitti fakat orda hayatını kaybetti. İşte bugün biz de kahramanlarımızın bize bıraktığı bu huzur dolu, zafer ile dolu 29 Ekim’i kahramlarımız sayesinde kutluyoruz. Birçok kişi hayatını kaybetmiş, ağır yaralanmıştı. Bu yüzden 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı bizim için çok önemlidir, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun! Bil Sakarya / DİMA YASIR HAQI ALQAISI / 5A

1898-10-01 00:00:00

Halime ÇAVUŞ

Vatan için yapılmayacak şey yoktur. Çoğu kahraman canını sadece vatan için feda etmiştir. Sakat kalmayı, belki bir daha gözlerini hiç açamamayı vatanı, milleti için kabullenmiştir. Böyle birçok kahramanımız var ama bunların içinde öyle bir kadın var ki vatanı için tüm hayatını değiştirmiş. O kadın Halime Çavuş; Halime Çavuş vatanını çok seven bir insan olarak Kurtuluş Savaşında savaşmak ister. Ancak savaşa katılabilmesi kolay olmamıştır. Annesi ve babası izin vermese de vatan için önce ailesini aşıp sonra ise kılık değiştirmiştir. Saçlarını kazıtmış, sakal tıraşı olmuş ve erkek kılığına girmiştir. Bir kadının böyle fedakârlıklar yapması, tüm zorluklara göğüs germesi ve vatanı için tüm belleğinden kopması beni derinden etkiledi. Böylece Halime artık Halim olmuş ve orduda görev almaya başlamıştır. Bir gün İnebolu’ya cephane taşırken soğuk havada montunu cephanenin üstüne örttü. Bunu gören Mustafa Kemal Paşa ona “ Sen üşümüyor musun? ” diye sorunca o da “ Benim üşümem önemli değil, bu cephane askerlerimizi koruyacak. ” dedi. Çünkü Halime Çavuş vatanını var etmek adına ölümü bile göze alacak kadar cesur bir kadındı. Vatanı için tüm zorluklara rağmen orduya katılan Halime Çavuş, savaş sırasında ayağına gelen şarapnel parçası nedeniyle ayağını kaybederek gazi olmuştur. Bu yüzden savaşa devam edememiştir. Savaş sonrasında Halime Çavuş’un İstiklal Madalyası’na layık görülmesi onun vatanına bağlılığının ve savaşta tam bir asker gibi cesurca savaştığının kanıtıdır. Vatanı için, milleti için kendini feda eden kahramanlarımız ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk sayesinde bu ülke bugün güvende. Bizler bu ülkenin değerini bilmeli ve tıpkı Halime Çavuş gibi kadın erkek demeden canımızı feda edecek kadar vatanımızı çok sevmeliyiz. Özel Tavşanlı Bil Ortaokulu / Ceylin ALAN / 7-A Sınıfı

1902-10-01 00:00:00

Gördesli MAKBULE

29 Ekim’de Cumhuriyet’in kuruluşunu yıldönümünü kutlarken, emperyalistlere diz çöktüren Kurtuluş Savaşı’mızda kadınlarımızın erkeklerle omuz omuza emperyalizme karşı verdiği mücadeleye değinmemek mümkün değil. Ortaçağ karanlığına sokulan ülkemizde şiddet uygulanan, ezilen, katledilen kadınlarımız, bu toprakların emperyalist çakallarca yok edilmemesi için ne büyük fedakarlıklar yapmıştı oysa. Milli Mücadele yıllarında kadınlarımız gerek cephede gerekse cephe arkasında kıran kırana bir mücadele sürdürmüştü. Kimisi halkı bilinçlendirmek için mitingler düzenleyip konuşmalar yaparken kimisi cepheye silah taşımış, hemşirelik yaparak yaralı askerlere şifa olmuş, kimisi de silah kuşanıp erkeklerle omuz omuza düşman karşısında başarıyla çarpışmıştı. Kadınlarımızın Kurtuluş Savaşı’mızda kahramanca yer alışlarına Ali Fuat Cebesoy’un “Milli Mücadele Hatıraları” kitabında yer verdiği bir anısını aktaralım: Ali Fuat Cebesoy, bir gece ayaz ve kar altındaki uzun yürüyüşlerinde, kağnısının başında duran bir ihtiyar nineye yaklaşır ve sorar: “Nine, üşüyor musun?” Nine ise şu cevabı verir: “Hayır oğul, üşümüyorum. Düşman topraklarımıza bastığı günden beri içim yanıyor.” Kurtuluş Savaşı tarihimiz kadınlarımızın pek çok fedakârlıkları ve kahramanlıklarıyla doludur. Kara Fatma, Halime Çavuş, Halide Edip Adıvar, Binbaşı Ayşe, Tayyar Rahime ve daha niceleri. 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanmış ve akabinde yurdun dört bir yanı emperyalist çakallar tarafından işgal edilmişti. Yaşanan sadece bir işgal olayı da değildi. Katliamlar, tecavüzler halkı yok olma noktasına getirmişti. En kötüsü de padişah ve hükümet işgallere sessiz kalmış, halkın da aynı şekilde sessiz kalması için çalışmalar başlatmıştı. Bunun karşısında tek bir çare vardı: Halk örgütlenecek ve kendi gücüyle düşmana direnecekti. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, kurtuluş mücadelesinin fitilini ateşlemiş ve halkı örgütleyerek Anadolu’nun her yerinde direniş hareketlerini başlatmıştı. Anadolu Halkı ya susacaktı ya da bağımsızlığı uğruna kadını ve erkeğiyle savaşacaktı. Gördesli Makbule de işgallere karşı tepkisiz kalmayan, mücadele eden kadınlarımızdan sadece bir tanesidir. Gördesli Makbule, 1902 yılında Manisa’nın Gördes kasabasında doğmuştur. Makbule 8-9 yaşlarına geldiğinde, babası Abdullah Efendi ona ata binmeyi öğretir. Genç kız olduğunda ise, bir yandan tarlada çalışıp ev işleriyle ilgilenirken bir yandan da avcılığı öğrenir. Ayrıca çiftliklerinde babası ona atış talimleri yaptırarak onu adeta başlarına gelecek felaketlere karşı hazırlar. Makbule 12 yaşındayken babası Abdullah Efendi ölünce, silah eğitimlerine annesi devam eder. Gördesli Makbule 17-18 yaşlarına geldiğinde, kasabasında düzenlenen bir düğünde çete olarak bilinen Usturumcalı Halil Efe ile karşılaşır. Halil Efe, Gördesli Makbule’yi görür görmez tutulur. 1921 yılında Gördesli Makbule ve Halil Efe evlenirler. Daha evliliklerinin ikinci ayında düşman askerlerinin köylere saldırdığını öğrenen Halil Efe, Kurtuluş Savaşı’na katılmak için eşinden gizli hazırlıklar yapar. Gördesli Makbule durumu fark eder. O da düşmanla savaşmak ister. Hatta bu günler için yetiştirildiğini düşünür. Ata binmeyi silah kullanmayı daha küçük yaşlardan beri bilmektedir. Bu nedenle arkadaşları arasında Asker Makbule olarak tanınmaktadır. Halil Efe, kurtuluş mücadelesine katılmak için evden çıkar çıkmaz Gördesli Makbule onu gizlice takip eder. Halil Efe, arkadaşlarının yanına geldiğinde çalılar arasına saklanan Makbule çalı seslerinden fark edilir. Kocası tarafından eve geri gönderilmek istense de savaşa katılmak isteyen Makbule; “Siz nereye giderseniz ben de oraya giderim. Bu vatan sizin olduğu kadar kadınların da. Ben de ülkemi müdafaa ediyorum. Siz nerede ölürseniz ben de orada ölürüm”, diyerek çeteden ayrılmama isteğinde ısrarcı olunca çete komutanı Kaymakam İbrahim Bey, Makbule’nin kalmasına izin verir. Sağlam bir silahı ve atı olmayan Gördesli Makbule, bir gün tek başına düşmanı izler. Düşman uykuya daldığı sırada nöbetçiyi sessizce öldürerek düşmanın bir atını ve biraz cephaneliğini alır. Bu olaydan sonra çete arasında saygın bir yer edinmeye de başlar Makbule. İbrahim Ethem Bey, Makbule’yi şöyle anlatır: “Kendisi siyah pantolon, ceket ve uzun bir manto giyer, ayağında daima çizme ve başında da siyah başlık ve daima örtülü olup, yalnız gözleri meydanda bulunurdu. Kısa bir Japon filintası taşır ve düşmandan itinam olunmuş güzel bir doru ata biner ve daima müfrezenin artçısı olarak kalırdı.” Makbule çete elemanlarının çoğundan iyi ata biner, tehlike anında en önce silahı eline alırdı. Dağ hayatının tüm zorluk ve tehlikelerine aldırmadan bağımsızlık için asla mücadeleden vazgeçmedi. Gördesli Makbule, o yörede Yunan kuvvetleriyle yapılan tüm çatışmalara katıldı. Demirci, Gördes, Simav ve Sındırgı dağlarında dolaşan Makbule, en ümitsiz zamanlarda bile Efeleri cesaretlendirdi ve her çarpışmada kahramanca savaştı. Kocasıyla beraber iki defa pusuya düşürüldüyse de bunlardan ustalıkla kurtuldu. Güvemdere Çarpışması’nda düşmanın pususuna düşen akıncılar, geri çekildi. Gördesli Makbule bunları görünce: “Arkadaşlarınızı düşmana nasıl bırakıp geliyorsunuz? Bu alçak düşmandan kaçılır mı? Haydi bakalım, yaralıları bırakın da düşmana hücum edin. Siz gelmezseniz işte ben giderim.”, diyerek silahını alıp düşman üzerine yürüdü. Onun bu hareketi erleri de cesaretlendirdi. Düşmanın üzerine saldırıp düşmanı kaçırdılar. Böylece zaferin kazanılmasında büyük bir etken oldu. Gördesli Makbule, yine bir baskında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için 17 Mart 1922 tarihinde hızla öne atıldı. Akhisar-Sungurlu sınırı üzerinde bulunan Kocayayla’da elinde silah düşmanla en ön safta savaşırken başından vurularak henüz 21 yaşında öldü. Gördesli Makbule’yi çete arkadaşları Sındırgı, Gördes ve Demirci üçgeninde kalan Koca Yayla mevkiinde, kanlı elbiseleriyle, gözyaşları içinde defnettiler. Defin merasimini İbrahim Ethem Bey şu şekilde anlatmaktadır: “Halil Efe’nin eşi Makbule Hanım, başından aldığı bir mermi sonucunda şehitlik rütbesini almıştır. Biz onu kurtarmak için Pehlivan Ağa ile beraber düşman çemberi içinde hayli zaman kalmış ve Yunus Çavuş ile tehlikesiz mevkilerden sevk etmiş iken gayet uzaktan gelen bir mermiye kurban olmuştu. Bu kayıp bize ve özellikle kocasına pek ziyade tesir etmiş ve bunun için ağlamadık kimse kalmamıştı. İşte bu kadar ideal, millici, mefkûreci olan Makbule Hanım’ı ne yazık ki Akhisar’la Sındırgı’ya sınır teşkil eden Kocayayla’da defnettik. Toprağa verme sırasında bütün erler çocuk gibi ağlarlar. Nasıl ağlamasınlar ki. Sekiz ay dağlarda, karda, çamurda bizimle birlikte gezmiş, yatmış ve düşmanla savaşmış, kadın olmakla beraber millî istiklal mücadelesinin başarıyla sonuçlanmasına kadar kanaat getirerek azim ve sebat ile erkeklere büyük bir örnek ve teşvik kaynağı olan bir arkadaşı kara toprağa, kanlı elbiseleri, kanlı çizmeleri ile gömüyor ve kocası da mezarının başında kendinden geçmiş olduğu halde avazı çıktığı kadar feryat ederek ağlıyordu. Nasıl ağlanmaz ki, 21 yaşında olan genç Gördes Kızı’nın gür ve kumral saçları başından ileri yere uzanmış, zalim düşman kurşununun akıttığı beyni bu uzun saçlar üzerinde bir nur gibi akmış, hayata doymak değil, hayatın zevkini henüz tatmaya başlamış ve görmüş gözleri yarı açık, süzgün ve ağlar bir vaziyette. Bu hazin levha ve matem karşısında ağlamamak mümkün mü?” Mustafa Kemal, kadınlarımızın bağımsızlık mücadelesini her zaman takdir etmiş ve her fırsatta bunu dile getirmiştir. 21 Mart 1923’te Konya’daki bir konuşmasında şöyle der: “Dünyada hiçbir milletin kadını ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim’ diyemez.” Oysa Cumhuriyet kazanımlarının kerte kerte yok edildiği, Ortaçağ karanlığına sokulduğumuz şu kara günlerde kadınlarımız hak ettikleri değerin çok altında bir yaşam sürmekteler. Bizler biliyoruz ki er geç kazanacağız. Kazandığımız günleri görmeye bağımsızlık mücadelesi veren Gördesli Makbule gibi ömrümüz yetmese de zafere giden yolların taşlarını örmeye devam edeceğiz. Bağımsızlık mücadelesi veren tüm kadınlarımıza selam olsun. Konya - Ereğli Bil / Batuhan Tezcan / 9A

1909-10-01 00:00:00

Nezahat ONBAŞI

Nezahat Onbaşı (Nezahat Baysel) (ö. 24 Eylül 1994, İstanbul), henüz dokuz yaşında bir kız çocuğu iken babası ile birlikte Türk Kurtuluş Savaşı’na katılmış savaş kahramanı. 70. Alay Komutanı olan babasıyla Geyve Savaşı, Konya İsyanı, I. ve II. İnönü Savaşları ile Sakarya ve Gediz muharebelerine katılmış; İnönü Savaşı'ndaki katkıları nedeniyle Mustafa Kemal Atatürk'ün takdirini almıştır. 12 yaşında tümen komutanı Ahmet Derviş Paşa tarafından onbaşılığa terfi ettirildi. TBMM'nin 30 Ocak 1921 tarihli oturumunda verdiği kararla, kendisine İstiklal Madalyası takdim edilmesine kararlaştırılan ilk kişi oldu. Ancak uygulama gecikmiş ve madalya, 2013’te Baysel'in torununun kızı Gizem Ünaldı'ya takdim edilmiştir. Babası Hafız Halit Bey, annesi Hadiye Hanım’dır. Annesini I. Dünya Savaşı yıllarında veremden kaybetti. Babası onu cepheye beraberinde götürmek zorunda kaldı. Böylece önce Çanakkale Savaşı'na katılan Nezahat, daha sonra babasının emrindeki 70. Alay ile Milli Mücadele'de yer aldı. Böylece çocukluğu savaş cephelerinde geçti, ata binmeyi ve silah kullanmayı öğrendi. İlk asker elbisesini 1920’de giydi. İlk silahı, cephede karşılaştığı Çerkes Ethem tarafından kendisine hediye edildi. Yunan kuvvetlerinin “Kızlı Alay” dedikleri 600 kişilik 70. Alayın simgesi haline geldi. Mustafa Kemal ve İsmet Paşa'nın da dikatini çekti. Alayı ziyareti sırasında Mustafa Kemal Paşa ile tanışan Nezahat, Bursa Ahudağ eteklerinde, Bozüyük'te Atatürk'ün özel vagonunda ve Akşehir'de olmak üzere üç kez daha cephede Mustafa Kemal Paşa ile karşılaştı. Nezahat Onbaşı, savaştan sonra babası ile İstanbul'da yaşadı. Önce Bursa Amerikan Kız Koleji’nde, ardından İstanbul Kumkapı'da açılan Fransız Jan Dark Enstitüsü'nde öğrenim gördü. Babasının ikinci evliliği üzerine okuldan alındı, ortaokuldan sonra eğitimine devam etmedi. 1931’de İstiklal Madalyası sahibi genç bir asker olan Yüzbaşı Mehmet Rıfat Bey ile evlendi. Çift, Soyadı Kanunu çıktığında “Baysel” soyadını aldı ve iki kız çocuğu sahibi oldu. Nezahat Hanım, hayatını subay eşinin görev yaptığı Tokat, Amasya, Bursa, Ankara ve İstanbul’da sürdürdü. Yarım bıraktığı eğitimini 1936’da Ankara'da İsmet İnönü Kız Enstitüsü’ne giderek tamamladı. Eşi Mehmet Rıfat Bey’in, Atatürk’ün yaverleri arasına girmesi üzerine kendisi de Atatürk’ün yakınında bulunan, Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenen devlet törenlerine, balolara katılan Nezahet Onbaşı, dönemin asker ve lider eşleriyle iyi ilişkiler kurdu.. 1974 yılında eşini kaybetti. Kamuoyu, 1944 yılında Samet Ağaoğlu'nun “Kuvayı Milliye Ruhu” adlı kitabıyla Nezahat Onbaşı'nın hikâyesinden haberdar olmuştur. Kendisi ile görüşen gazeteci Kadri Kayabal, onun Kurtuluş Savaşı günleri ile ilgili belgeleri ödünç almış, ancak kaybetmişti.[3] Böylece onbaşılık belgesi kaybolduğu için İstiklal Madalyası alamadı ancak konu bir gazete köşe yazarı tarafından gündeme getirilince 1986 yılında Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenen bir törenle TBMM başkanı Necmettin Karaduman tarafından takdir beratı sunuldu. 24 Eylül 1994 tarihinde Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde hayatını kaybetti. Cenaze töreni, bir takım askerin katılımı ile gerçekleşti. Naaşı, Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi. Türk ordusunun Yunanlara karşı ilk defa yenilgi aldığı cephelerden biri olan Gediz Cephesi’nde kaçan askerlerin geri döndürülüp birliğin toparlanmasında rolü oldu; "Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?" sözleri ile askerlerin önüne dikilmesi onun bir savaş kahramanı olarak tarihe geçmesini sağlamıştır. Bu olaydan sonra kendisine onbaşı rütbesi verildi. Nezahat Onbaşı’nın kahramanlık hikâyesi savaş yıllarında TBMM’de tartışıldı. 30 Ocak 1921 günü yapılan 140. oturumun birinci celsesine Bursa mebusu Emin Bey, ilk İstiklal Madalyası’nın Nezahat Onbaşı’ya takdimini teklif etti. Madalya takdimine dair karar zabıtlara geçmiş, ancak Nezahat Hanım’ın ömrü boyunca hayata geçirilmemiştir. Bil Koleji Maltepe / Çınar Topçu / 4A

Kahramanların Biyografisi

Launch
Copy this timeline Login to copy this timeline 3d Game mode

Contact us

We'd love to hear from you. Please send questions or feedback to the below email addresses.

Before contacting us, you may wish to visit our FAQs page which has lots of useful info on Tiki-Toki.

We can be contacted by email at: hello@tiki-toki.com.

You can also follow us on twitter at twitter.com/tiki_toki.

If you are having any problems with Tiki-Toki, please contact us as at: help@tiki-toki.com

Close

Edit this timeline

Enter your name and the secret word given to you by the timeline's owner.

3-40 true Name must be at least three characters
3-40 true You need a secret word to edit this timeline

Checking details

Please check details and try again

Go
Close